Sezin'in Seçtikleri (Mekanlar-İnsanlar-Trendler)

30 Eylül 2009 Çarşamba

Ayhan Sicimoğlu

19 Temmuz 2009 Pazar-Posta Ege

Ayhan Sicimoğlu bütün hobilerini işe dönüştüren bir dünya sanatçısı.
Türkiye’nin modern Evliya Çelebi’si

Dünya onu “Latin Müzik Ustası Türk” olarak tanırken, biz ise O’nu “Hastasıyım” ile tanıdık. Aslında hepimizin yaşamına Ayhan Sicimoğlu farklı yönleriyle girmiştir; bir çoğumuz “Renkler” programıyla, bazılarımız “Radyo Oxi-gen”deki DJ’liğiyle, bir kısmımızda “Fotografçılığı”, “Latin All Star Grubu”, veya “Perküsyon Ustası” kimliğiyle tanımıştır O’nu..

Yıllarca dilimizden düşürmediğimiz, MFÖ’nün “Peki Peki Anladık” şarkısındaki “Sen neymişşin be abi”sinin, hatta “Deli Deli Kulakları Küpeli”nin “Delisi”nin de Ayhan Sicimoğlu olduğunu biliyor muydunuz! MFÖ’nün ilk albümünün kapak fotoğrafı da O’nun.. Yani deyim yerindeyse, tam bir keyif adamı, deniz tutkunu, iyi bir yelkenci, sualtı arkeoloğu, usta bir aşçı ve şarap gurmesi. Bütün hobilerini işe dönüştürmeyi başarabilmiş modern bir “Evliya Çelebi”..

Perküsyon, Latin Müziği denilince sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada akla gelen ilk isimlerden biri olan Ayhan Sicimoğlu uluslararası üne sahip bir sanatçımız. Yıllarca Londra, Roma, Milano ve son olarak New York’ta yaşamış ve müzik yapmış. Şimdiye kadar Latin dünyasının birçok ünlü ismini Türkiye’ye konuk olarak getirmiş. Kendisini “butik sanatçı” olarak tanımlayan Ayhan Sicimoğlu’nu bu nedenle sadece müziğiyle anmak ve anlamak kesinlikle yeterli değil.

Sicimoğlu sanatsal yönünün yanı sıra, oldukça renkli bir kişiliğe sahip. Üstelik bu renkli kişiliği tüm ihtişamı ile giyimine de yansımış. Gelin, on parmağında on marifet olan, çılgınlıkderecesindeki bu hiperaktif, zeki adamı kendi ağzından dinleyelim.

Ayhan Sicimoğlu şimdilerde neler yapıyor?
- TV programı, konserler devam ediyor. Bir de
ikinci bir CD üzerinde çalışıyorum.
Adını da “Hastasıyım” koyayım diye düşünüyorum!

■ Neden?
- Önüne gelen bana “Hastasıyım” diye bağırıyor.
Konserlerde hem bayanlar hem de erkekler, herhalde
müziğin ritmiyle coşunca hissettiklerini böyle
haykırıyorlar. Hakiki İstanbul müziği bizim yaptığımız.
Anne ve babalarımızın 60‘larda dinlediği müzikler; cha
chalar, mambolar, bolerolar... Bir de klasik Türk müziği,
Saray Müziği var tabi ki. Yeni CD, Akdeniz Latin müziği
üzerine olacak. Yurt dışından ustalar gelecek. Kübalılar,
Kolombiyalılar, New York’dan dostlarım gelecekler. Hepsi
Latin kökenli müzisyenler. Kızım Ayşe sopranodur.
Hanımefendi lütfederse, kabul ederse, onun için klasik
müzikle ilintili bir parça da yer alacak albümde. Kızımın İlk
CD’de de bir parçası, aryası vardı. Kübalı şarkıcı Armando
Miranda kızımın parçasını dinlediğinde, “Melek
sesli kızınla ikinci CD’de düet yapmak istiyorum”
demişti. Şimdi bir aşk şarkısı yazacağım onlara.

Kızım müziğimi sevmiyor
Kızınıza albümdeki parçaları “yalvar
yakar” mı söyletiyorsunuz? Soprano olmasında
sizin payınız var mı?

- Evet, operacı olduğu için böyle şeyleri biraz
küçümsüyor. Onun için müzik klasik müzik. O
ilkokuldayken New York’ta oturuyorduk. Her sabah
onu okula götürürken yolda arya dinliyorduk. O
yaşta hepsini ezberlemiş meğer. Sonra Paris’te
konservatuvar eğitimi aldı. Gecenin bir yarısı
evde arya söyler, enteresan bir kızım var.

Siz nasıl müzisyen oldunuz?
- İlkokuldan itibaren Amerikan kolejinde okudum
ve o zamanlardan beri müzik yapıyorum. Babam her
çocuğum en az bir ensturuman çalacak, iki dil bilecek
derdi. Benim sanatla uğraşmam hep hoşuna giderdi.
Çocuk para kazansın, tüccar olsun diye düşünmezdi. Ben
her zaman müziğin içindeydim.

Evde ne tür müzik dinliyorsunuz?
- Kızım vasıtasıyla evde klasik müzik dinliyorum.
Bir de tabii benim de çaldığım Latin müziği. Plak şirketleri
dinlemem için yurt dışından CD’ler yolluyorlar. Radyo Oxi-
Gen’de “Latino Time” diye programım vardı. Oxi-Gen satıldı
ve program durdu. O programla Kaliforniya‘daki “Latin
Beat Magazin” beni Dünya’daki top 20 Latin müzik radyo
programı içinde sekizinci seçmişti. Bu listede başka bir
Türk programı da yok. Bu sayede bana CD yağmaya başladı.

Türkler yanlışı merak ediyor
“Renkler”isimli sıra dışı bir televizyon
programı yapıyorsunuz, nasıl bir program bu?

- Bir kültür - yaşam programı. İnsanların hem eğlenip,
hem merak edip, sonunda tortu bırakan bir şey seyretmesi
lazım. Bir şeyler öğrenmeleri lazım. Türkler meraklı
insanlar ama, bence yanlış şeyleri merak ediyorlar.
“Futbolcunun manken sevgilisi kim? Dört tane kadın bu
sene hangi mayoyu giymiş?”, daha çok bunları merak
ediyorlar. Amerika’dan döndüğümde kızımın odasında koca
bir cümle yazılıydı; “BEN BİR DAHİ DEĞİLİM SADECE
MERAKLIYIM”.. Albert Einstein’ın bir sözü! Türk milleti
doğru şeyleri merak etse çok başka yerlere giderdi. Mesela,
bizim milletimizde kaşif yok! Yeni nesil zaten toptan
meraksız. Anneler çocuklarına çok soru soruyor
diye kızıyorlar, ondan sonra çocukların merakı
köreliyor. Ben meraksızlığı buna bağlıyorum.
Sizin programınızı bu kadar ilginç kılan,
“hastası” yapan ne?

- Benim programımda sıkılmazsınız, dinleyeni eğlendirir.
“Bu adam nereye gidiyor, hangi lisanı konuşuyor” diye
merak ediyorlar. Sonunda tortu kalıyor izleyicilerde. Seyirci
bunun farkına varmıyor, kahvenin telvesi gibi. Nasıl şarap
içilir, nasıl oturulur, nerede neyi giymek gerekir bunları
görüyorlar. Selimiye Camisi hakkında bir program yaptık.
Asla espri olsun diye anlatmıyorum. Araştırmacı bir Japon
mimar bu camiye geldiğinde yere yatmış, kubbeye
bakıyormuş. “Bu kubbe burada nasıl duruyor” diye, baka
kalmış. Ben de programıma böyle başladım; yere yattım,
“Burası Selimiye Camii, Japon bile gelmiş buraya, yere
yatmış! Mimar Sinan’a bak.. Ya hastasıyım bu adamın şuna
bak.. Ya öperim ben bunu” dedim. Millet bayılıyor, bu sefer
kanalı çevirmeden zevkle izliyor.
Niye yapmış, nerden esinlenmiş, ışık oyunları
falan, nasıl ayakta duruyor hepsini anlatıyorum.
Özetle; seyahat, kültür, yemek programı.

“Butik” bir adamım
■ Ayhan Sicimoğlu nasıl birisi?
- Çok popüler birisi değilim. Butik bir adamım. Her Türk
erkeğinin olması gerektiği gibi biri olmaya çalışıyor. Biri
demiyorum! Her Türk erkeğinin olması gerektiği kişi
olmaya çalışıyor diyorum. Bu ne demek; Osmanlı kültürü,
dünya insanı, memleketini seven, Atatürk’çü, geniş
vizyonlu, ailesine çocuklarına düşkün, para dışında
değerleri olan, -bazı insanların değer sıralamasında para en
üst sıralarda- buna göre hareket etmeyen.. Türkiye’nin
problemi bu; yani, cehaletin altında yatan gerçek neden,
paranın birinci sırada gelmesi. Geçen gün şoför anlattı. Bir
arkadaşları varmış, çocukları hasta ve açmış. Adam
kazandığı para ile onlara bakmayıp, cebine kontör
alıyormuş. Bunlar da aralarında para toplayıp arkadaşının
çocuğuna bakıp, yardım ediyorlarmış. Adamın 5 tane cep
telefonu varmış. Benim yok! Al işte, eski model bir cep
telefonum var. İşimi görüyor, memnunum. O adamın
cehaletine nasıl üzüldüm. Hükümet için de sıralama
aynı. Arsalar satılıyor, ama bakıyorsun arabalara park
yok! Bırak arsayı arap şeyhine satmayı, park yap önce.
Yaşama alanımız olsun. Böyle bir şey olabilir mi?
Bu farklı kıyafetleri nereden alıyorsunuz?
- Çok iyi para kazanmıyorum. Kazandıklarım bana
yetiyor. Biz eskiden kimin babası ne iş yapıyor, ne
kadar zengin bilmezdik. Bu konular pek konuşulmazdı.
Rolex saatlerle zenginlik gösterilmezdi. Şimdiki nesillere
bak, hemen gösterişe gidiyor. Olmayan da gösteriş
yapıyor üstelik. Üzerimdekiler çok ucuz değil ama, marka
da değil. Her yerden alıyorum. Giyim meselesi insanın
başkasına olan saygısıyla alakalı bir şey.
Tatile nereye gidersiniz?
- Seyahat hep var yaşamımda.. Ben tatil yapamıyorum,
sıkılıyorum tatilde. Gittiğim her yere kameramanımla
gidiyorum. Önceden konu belirlemiyorum. Gezerken
konular kendiliğinden çıkıyor. Geçenlerde Göcek’e okul
arkadaşımın teknesine gittim. Bir gün sonra sıkılmaya
başladım. Yüzdüm, güneşlendim olmadı. Yerimde duramam,
hiperaktifim. Bir baktım, kayalara “Ali Ayşe’yi seviyor”,
“Bilmem ne lokantası” gibi yazılar yazmışlar. Mahvetmişler
kayaları. Kendimi iple bağlayıp kayaları tinerle silmeye
çalıştım olmadı. Çekiçle kazımaya çalıştım olmadı, gece
uyuyamadım. Boya aldım; beyaz, siyah ve kahve. Sonunda
kayaların rengini tutturdum. Tüm o yazıları üç günde
sildim. Çok yoruldum ama bence güzel bir tatil oldu.

Yemek merakınız nereden geliyor?
- Beş sene İtalya’da oturdum. İtalyan erkeklerinde
yemek yapma kültürü vardır. Nasıl bizim ülkemizde
erkekler kendi aralarında maçtan, futboldan bahsederse,
onlar da gerçi futboldan konuşuyorlar ama, asıl
yemekten konuşurlar. Yemek yapar erkekler. O
kültürden etkilenip yemek yapmaya başladım. Yemek
ve müzik yapmak aynı aslında. “Neyin yanında neyi
kullanırsanız lezzetli olur, bu parçaya ne yakışır” gibi...

Kendi yemeklerinizi kendiniz mi yapıyorsunuz?
- Hayır. Arkadaşlarıma yemek yaparım, bir de yeni
lezzetler denerim. Yemek yapmayı bir sanat olarak
görüyorum. Resim gibi, müzik gibi benim için. Ben sadece
akşamları yemek yerim, gündüz yemem. Sabah erken
kalkar yürüyüş yaparım. Kahvaltı etmem, sütlü çay içerim,
öğlen de ayran içerim. Akşam az yemeğe çalışırım.

■ Aslında fotoğrafçılık okudunuz?
- Fotoğrafçılık okudum. Sanat yapıyorum. Tüm
bunlar adama altyapıyı hazırlar. Müzik, yemek, seyahat,
yelken bunların hepsini seviyorum. Aynı zamanda iyi bir
dalgıcım.

Peki fotoğraf çekmeyi neden bıraktınız?
- Korkuyorum vaktimi alacak diye. Kamera daha
farklı. Hem görsel, hem de konuşup bir şeyler
anlatabiliyorum. Yani hareket var.

Ben sizden bir de film senaryosu bekliyorum aslında!
- Türk insanı komedi filmi seviyor, ben de komedyen
değilim. Ama beynimde yeni bir sayfa açtın. Bir film
yapabilirim, ya da bir filmde oynamak isterim. Aslında
yapmak istediğim yeni programlar var. Ama TV kanalları
kaynak bulabilirse yapacağım. Kısa hikayeler
yazıyorum. En son 1924 mübadele döneminde
Selanik’den gelen bir ailenin Alaçatı’ya
yerleşmesini anlatan hayali bir hikaye yazdım.
İyi bir yönetmenle denenebilir, güzel fikir..
Gelelim Çeşme’ye.. Nasıl buluyorsunuz?
- Buraya, Yarımada’ya artık bir çivi bile
çakılmaması lazım. Yeterince doldu. Her önüne
gelen sokağa masa koymamalı. Bizde emsal diye bir
şey var, bunu durdurmak lazım . Alaçatı’yı seviyorum.
Tuval’de yerim. Arkadaşlarımın evlerinde yemek yaparım.
Mezattan balık alırım. Geçenlerde arkadaşlarıma İskorpitli
makarna yaptım, çok da güzel oldu.


‘SEZİN’CE...

Ayhan Sicimoğlu ile röportaj yapma fikri aklıma ilk geldiğinde, “müziğin, dansın, yemeğin” ustası ile bu üçlemeye en çok yakışacak, “Aşk ve Kadınlar” üzerine söyleşmek istedim. Ama Sicimoğlu’nu ikna edemedim. Çok da zorlamadım desem yeridir. Mazhar Alanson, O’na yazdığı , O’nu anlatan “Peki Peki Anladık” şarkısında bile, “En güzel kızı sen kaptın” diyordu üstelik. Bu şarkı benim de esin kaynağım olmuştu röportaj için. Bu çizgide anlatacağı çok şeyi olduğundan kesinlikle emindim. Kim bilir, belki bir gün, aşk ve kadınlar üzerine de konuşuruz Sicimoğlu’yla...
Geçen hafta Alaçatı’nın ünlü restoranlarından Tuval’in Ilıca Otel’deki yeni mekanı açıldı. “Tuval On The Beach”in açılış gecesinde “Ayhan Sicimoğlu Latin All Stars” sahne aldı. Deyim yerindeyse, kimse yerinde duramadı. İnanılmaz bir atmosfer vardı. Dolunay eşliğinde, arkada deniz, sahnede “Latin all stars” ve renkli giyim tarzıyla Ayhan Sicimoğlu.. Bu görsel şölenin eşliğinde muhteşem bir müzik dinledik.
Yakışıklılığını, karizmatik havasını, renkli gözlerini, açık tenini, sarışına yakın saçlarını, boyunu ve posunu babası Şahap Sicimoğlu’ndan almış. Ayhan Sicimoğlu’nun televizyondaki farklı ortamlar, değişik yüzler, ilginç hikayalerle dolu “Renkler ve Sesler” programını da kaçırmamanızı tavsiye ederim. Beğendiği şeyleri görünce dayanamayıp, “hastasıyım” diyerek anlatması, hatta arada bir gidip öpmesi müthiş bir renk katıyor programa. Bence programın bu kadar tutmasının ve her kesimden, her meslekten insanlar tarafından takip edilmesinin sırrı; renkli ve farklı bir kişiliğe sahip Ayhan Sicimoğlu’nun ekranda da aynı kendisi gibi, yani doğal olması. Aslında bu kadar hızlı konuşan birisinin televizyon programı yapması, sunması bir dezavantaj. Ama O, yedi lisan konuşabiliyor ve hem hiperaktifliği, hem de gittiği her ülkenin kendi dilinde rahatlıkla sohbet edebilme avantajıyla seyirciyi kendisine bağlamayı biliyor.

Bir öneri
Belki duymamış olabilirsiniz, sizlere buradan güzel bir haber de vereyim! Benim için önemli ve kaçırılmayacak bir fırsat bu; “10 değerli Yaşam Gurmesi”, önümüzdeki günlerde İzmir’e geliyor. “Art 10 Fikir Atölyeleri”nde, sinemadan edebiyata, tarihten ekonomiye, seyahatten mitolojiye, fotoğrafa kadar, farklı kavramlar, dönemler, ekoller, meslekler ve deneyimler tartışılacak. Etkinlikler; sorular, cevaplar, birebir, yüz yüze diyaloglarla her konunun ustasıyla söyleşiler şeklinde yapılacak. Bu, 10 yaşam gurmesin den bazılarını sizlerle paylaşayım. Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber ORTAYLI, yönetmen yapımcı Prof. Dr. Oğuz MAKAL, ünlü fotoğraf sanatçısı Yusuf Tuvi.. Ve tabi ki; dünyanın dört bir yanından topladığı deneyimleri kendi üslubuyla anlatarak farklı medeniyetleri, kültürleri bizlerle tanıştıracak, yaşatacak, otantik ortamların anlam kattığı dünyanın en güzel noktalarına eğlenceli yolculuklara çıkaracak çok yönlü sanatçı Ayhan SİCİMOĞLU... İşte ilgisini çekenlere, “10 moderatör - 10 değişik konu”... Peki, ne zaman ve nerede? Söylemem.. Onu da bir zahmet gazetelerden siz takip edeceksiniz!
Sezin Sivri

Etiketler: , , , , ,

1 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]



<< Ana Sayfa